Sinemada Manic Pixie Dream Girl: Renkli, Çılgın Bir “Villain”

Sinemada Manic Pixie Dream Girl: Renkli, Çılgın Bir “Villain”

Hayatın anlamını sorgulayan, aşktan vazgeçmiş ve varoluş sancıları çeken erkek başrolümüz, birden eğlenceli, biraz çılgın, hayat dolu ama bir o kadar da ‘sorunlu’ bir kadın karakter ile tanışır. Bu hikaye, pek çok filmde kendini tekrar ederken, bu tasvire uyan kadın karakterlerin ise filmlerin önüne geçecek şekilde efsaneleştiğini söyleyebiliriz. Enerjik ama biraz çılgın, tabiri caizse ‘sorunlu’ ama aynı zamanda rüya gibi bir peri kızı deyince aklımıza Breakfast at Tiffany’nin Holly Golightly’si, Eternal Sunshine of the Spotless Mind’ın Clementine’ı, 500 Days of Summer’ın ise Summer Finn’i gelir.

Nathan Rabin, kavramın mucidi olarak, bu karakterlerin hiçbirinin gerçekten MPDG olmadığını belirtiyor. Peki gerçekte Manic Pixie Dream Girl’ler kimlerdir ve aramızda bulunuyorlar mı? Yoksa bu, erkeklerin hayallerini süsleyen ama aynı zamanda korkulu rüyalarına dönüşen bir klişe midir?

Rabin, MPDG kavramını ilk olarak 2007 yılında “The Bataan Death March of Whimsy Case File” yazısında incelediği “Elizabethtown” filminde, Kirsten Dunst’ın canlandırdığı Claire karakterini analiz ederken kullanıyor. Claire aslında başrol gibi dursa da bir yan karakter ve Orlando Bloom tarafından canlandırılan Drew karakterini “iyi” etmek dışında da pek bir motivasyonu yok. Başta bu duruma inanamayan Bloom ise, kendisine şefkat ve sabır gösteren bu kadın karaktere teslim oluyor.

Rabin bu kavramı, aynı Elizabethtown’daki Claire gibi; genellikle kendi iç dünyalarında derin bir gelişim göstermeyen; esas amaçları erkek karakteri geliştirmek ve erkek kahramana hayatın değerli olduğunu öğretmek olan kadın karakterler için kullanıyor. Ancak zaman içinde kavram, Rabin’in açıkladığından oldukça farklı karakterleri tanımlamak için kullanılır hale geliyor. “500 Days of Summer” ve “Eternal Sunshine of the Spotless Mind” filmlerindeki karakterlerin Manic Pixie Dream Girl olarak görülmesi sıkça eleştiriliyor; çünkü Summer, ana karakterin hayatına doğrudan bir müdahalede bulunmuyor. Evlilik ve ilişki karşıtı genç kadın, Joseph Gordon-Levitt’in canlandırdığı Tom karakterini, The Smiths grubuna olan sevgisi ve “diğer kızlara hiç benzememesi” ile cezbediyor. Buna karşın ilişkiyi noktalayan ve başka biriyle evlenmeye karar veren de, yine kendisi oluyor.

Summer karakterinin tam olarak bir MPDG olmaması, karakterin temsiliyet noktasında problemli olmadığı anlamına gelmiyor. Çünkü Summer aslında, aynı MPDG’de olduğu gibi sadece erkek karakterin gelişimine hizmet ediyor. Tek farkı, bunu şefkat ile değil, karaktere yaşattığı acı sayesinde başarması. Bununla birlikte aynı MPDG’de olduğu gibi, hikayeyi Summer karakterinin perspektifinden asla göremiyor, motivasyonunu anlayamıyoruz. Çünkü ‘500 Days of Summer’ filminde, Summer karakteri üzerinden sanıldığı gibi güçlü bir kadın portresi çizilmiyor. Aksine, duygusuz ve motivasyonları açıklanamayan bir kadın karakterle karşılaşıyoruz. Anlatı, ‘erkeklerin hayatına giren ve onları mahvedip giden kadınlar vardır ya hani?’ diye soruyor adeta. ‘İşte Summer da onlardan biri ve neden böyle davrandığını biz de bilmiyoruz.’ ‘Eternal Sunshine of the Spotless Mind’ filminde ise, Clementine’in duyguları ve ilişkiden ne kadar yıprandığını görsek de, ilişkiyi zihninden sildiren ve böylece ‘kolayca’ unutan taraf yine o oluyor. Bu, ‘kadınlar böyledir, ayrıldıktan sonra seni unuturlar ve sen acı içinde kalırsın’ gibi tanıdık bir argümanı yeniden üretiyor. Bu male gaze (erkek bakış açısı), hayat dolu, bağımsız, çılgın olmaları gibi ortak özellikleri olan stereotipler üzerinden hem en büyük fantezisini hem de en büyük kabusunu kurguluyor. Bu durumda, Manic Pixie Dream Girl olarak kabul gören karakterleri ‘Manic Pixie Villain Girl’ olarak nitelendirmekte bir sakınca görmüyoruz. Bu karakter türü, aslında yüzyıllardır anlatılan hikayelerdeki aynı çıkış noktasından kaynaklanmakta: erkek yazarlar tarafından yazılan erkek karakterler ve/veya erkek yönetmenler tarafından yönlendirilen erkek karakterler. Hollywood tarihine geri döndüğümüzde, erkek egemen bakış açıları sıklıkla bize, kadınların sadece erkekleri değiştirmek için orada olduklarını ve erkeklerin değişmek için kadınlara ihtiyaç duyduklarını sunan kadın karakterler bırakmışken, bu tür stereotipler artık çağ dışı ve cinsiyetçi olarak kabul edilmektedir. Belki de MPDG ya da son haliyle Manic Pixie Villain Girl’ü artık emekliye ayırma zamanı gelmiştir. Kadın ve erkek karakterleri melekleştirmek ya da şeytanlaştırmanın ötesinde, daha karmaşık ve gerçekçi kadın karakterlerine ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. Tavsiyemiz ise, bir Manic Pixie Dream/Villain Girl ile karşılaştığını düşünenler için, bir NBC Klasiği olan, ‘Kış Uykusu’ filmindeki bir replikten geliyor: ‘Karşımızdakini olduğu gibi görmeyip onu tanrılaştırmak, sonra da sanki böyle bir tanrı olabilirmiş de olmuyormuş gibi ona kızmak. Bana biraz haksızlık etmiyor musun?'”

bunu sevenler bunları da okudu

“Evet, Deep Purple Hala Var. Peki Ya Sen…?”

“Aa o grup hala var mı ya?” Bu hafif alaycı soru, benim gibi 40’larına gelmiş…

Doğu Yücel Röportajı: Bruce Dickinson ile “Altın Yıllara Adım Zamanı”

Iron Maiden’ın solisti Bruce Dickinson’ın 19 Temmuz’da İstanbul’da vereceği konser öncesinde gruba hayranlığı ile tanınan…

Milyon Dolarlık Doğaçlama: Random Access Memories

Random Access Memories, Fransız ikili Daft Punk’ın dördüncü ve son albümüdür. 17 Mayıs 2013’te yayınlanan…